26 Haziran, 2025

AH ŞU BİZİM TAŞLI TARLA

Biz tarlamızı hiç kendimiz süremedik, mahsulünü de yemedik.
Kabul ediyorum, saf salak marabaydık epeyce süre...
Tarla bizimdi, taşını ayıklattılar, çitini çubuğunu çektirdiler ama hiç sürdürüp ektirmediler, mahsulden toplatmadılar, tarlayı da büyütmediler.
En başından beri Natocu, İngilizci amcalar, reyizler, kendilerine verilen hibrit tohumları ektiler, mahsulü de toplayıp, kimini meze yaptılar, kimini de köçek pazarında sattılar. Hiç inkara gerek yok, itirazsız, kayıtsız, can, kan pahasına itaat ve biat ettik ki iyi marabaydık çünkü.
O Natocu amcalar, teyzeler, reyizler kimlerdir derseniz, biraz geçmişi deşeleyin ve özellikle bu günlerde bakın etrafınıza, iyot gibi açıkta, deve kuşu gibi meydandalar.
Üstelik deşifre olduklarında, üçkağıda uyanır gibi olduğumuzda, sanki eskisine muhalifmiş gibi yeni modellerini sahaya sürüp bizleri yine oyalıyorlar.
Eksiden beri iddiamdır; ülkücü hareketin içine sokulan çeşitli istihbarat ajanı, mangal maşası ve çaşıtların yarısı kadar PKK'nın içine sokulabilseydi, hele de üst yönetici yapılabilseydi, PKK kendini feshederdi.
Duygusallığı, hamaseti bırakıp, kafaları değiştirip, o çaşıtlardan, mangal maşası reyizlerden kurtulmadığımız, sivilleşmediğimiz, tarlaya tapana el koymadığımız sürece, düven beygiri olarak aynı kümenin etrafında döneriz.
Tüm ifade
69

22 Haziran, 2025

ZEYTİNİME DOKUNMA!

 Teos antik kentinde bulunan 1800 yaşındaki zeytin ağacı Umay Nine Ağacı

Bir ulu zeytin ağacı; Umay Nine..
Efsaneye göre antik çağda sadece iyi insanların zeytin ağacı dikmelerine izin verilirmiş..
Yağı ile geceler, fenerler aydınlanmış, uğruna kaleler, kentler fethedilmişti..
Teos Antik Kenti'nde bulunan bin 800 yaşındaki zeytin ağacının gölgesinde, asırlardır Ege'ye rahmet, bereket dağıtan Umay Nine'nin baş ucunda..
Teos antik kenti içinde, 1800 ila 2000 yaşlarında anıt ağaçlar bulunuyor. Bunlardan birine Umay Nine adı verilmiş. M.S. 37 ye tarihlenmiş. Umay Nine’nin filizlenip büyümeye başladığı tarihte, Roma’da İmparator Caligula hüküm sürüyormuş. Bir an düşündüm, 37 yılından beri, Umay Nine kimlere ve hangi olaylara şahit olmuş, kimler gövdesine dokunmuş, onlardan ne izler kalmış? Birkaç kişinin kollarını birleştirerek kavrayabileceği bir ağaç, Umay Nine. Gövdesinde yaşının izleri görülüyor. Kendince, meydan okumuş zamana. Topraktan çıkan gövdesi kıvrılmış, burulmuş. Sanki şahit olduğu olaylara cevap verir gibi, gövdesinde yumrular, şekiller oluşturmuş. Burada, biraz da hayal gücümü kullanarak, baykuş, insan başı, ahtapot gibi şekiller gördüm. Herkes, hayal gücüne bağlı olarak, bu oluşumları bir şeylere benzetebilir. Umay Nine, bu kadar yaşlı olmasına rağmen, zeytin üretimine devam ediyor.
Teos antik kentinde Umay Nine’den daha yaşlı, iki bin yıl öncesine tarihlenen ağaçlar var. Bir tanesi, antik kent girişindeki binanın arkasında bulunuyor. Maalesef, yanlış budama sonucu kurumuş. Zeytin ağacı, uzun yıllar yaşadığı için, Anadolu’da ”Ölmez Ağacı” olarak nitelendirilir. Bu nedenle de, kurumuş olduğu düşünülse de bu ağaç, bir gün bir kenarından filizlenerek yaşama tutunduğunu ve ayakta olduğunu gösterecektir. Diğeri, kentin Akropol alanında yaşamına devam ediyor.
Geçtiğimiz yıl, bu ağaçtan elde edilen yarım litrelik yağı, bir işadamı tarafından 30 bin lira karşılığında satın aldı.
Elde edilen toplam gelir ise burs olarak dağıtıldı.

Dünyada kesilmesi yasak olan başlıca iki ağaç, Zeytin ve Sakız ağaçlarıdır...
Kesilmediği müddetçe sonsuza kadar yaşarlar...
Zeytin, sonsuzluktur...



YAŞAR NURİ ÖZTÜRK

 Yaşar Nuri Öztürk....

Bugün, 22 haziran ölüm yıldönümü, bu tarih aynı zamanda nüfus kaydından farklı olarak doğum günüydü. Yani doğduğu gün öldü rahmetli. 22 haziran 2016
Süper zeka bir adamdı, sadece laf değil geride yazılı birçok eser bıraktı. Tam 64 kitap yazdı, dile kolay... Yazdıkları din simsarlarınki gibi anlaşılmaz değil, son derece anlaşılır ve duru Türkçeydi.
Uzman seviyesinde Arapçanın semantiğine de hakim olmak üzere 5 dil biliyordu.
Kim ne derse desin, duvarlarda asılı duran Kuran'ı Türkçe anlamıyla beraber hayatımıza soktu. Uzun yıllardır inanç hayatımıza pompalanan dogmaları ve saçmalıkları sorgulayarak, dinci ve din simsarlarına itirazın, mücadelenin önünü açtı.
Suskunluk sarmalını kırdı.
Birçok insanın Allah, Kuran, Peygamber ve İslam algısını değiştirdi, Kuran'la beraber, akla, bilime müracaatın önünü açtı.
O, gerçekte peygamberin söylemediği fakat birileri tarafından O’na atfedilen uydurma hadisleri, Kuran ayetlerini Türkçe okuyarak bir bir deşifre ediyordu.
Ve Fatiha’da söylenen ‘’Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım bekleriz’’ sözünü hatırlatarak din tüccarlarının maskesini düşürüyordu.
Kerameti kendinden menkul birçok "kaba softa ham yobazın" ve "din simsarının" ipliğini pazara çıkardı.

21 Haziran, 2025

CUMHURİYETİ VE ATATÜRK'Ü KİMLER SEVMEZ


Sakarya Savaşı'na diğer adıyla "Subay Savaşı" da denir.
Yunanların 16.000’i ölü olmak üzere toplam 46.000 zayiatına karşı, Türk ordusu, şehit ve yaralı olarak Sakarya’da 26.000 zayiat vermiştir. Birlik mevcutlarına göre er zayiat oranı %35-40, subay zayiat oranı ise % 60-70 arasında olmuştur. İşte bu yüzden Sakarya Savaşı’na “Subay Savaşı” denir.
Peki, subay zayiatımız neden bu kadar çok olmuştu?
Çünkü, maalesef Sakarya'da Türk ordusundan bazı erler savaştan kaçtı, yani sıvıştılar. Şehit olan ve yaralanan subaylar o kaçanların yerlerini doldurmaya çalışarak savaştıkları için bu kadar subay zayiatı verdik. Bazı kayıtlara göre erlerin %50'si Yunan önünden kaçtığı söylenmektedir.
Sadece Sakarya değil, Kurtuluş Savaşında Türk ordusundan sıvışan, mücadeleden kaçan epeyce kişi ve sözüm ona asker olmuştur. Buna rağmen, her türlü yokluk ve zorluk içinde Mustafa Kemal ve arkadaşlarının önderliğinde Türk milletinin fedakar insanlarınca vatan kurtarılmıştır.
Bugün o kaçanların çocukları, torunlarıyla birlikte yaşıyoruz.
İşte onlar ki, dönmesiyle, devşirmesiyle, tarikatıyla, cemaatiyle; CIAsal İslamcılarıyla, liboşuyla, bölücüsüyle, cibiliyetsiziyle, Türk vatanında yaşayıp, Cumhuriyetin faziletleriyle nemalanıp, Cumhuriyeti de, Atatürk'ü de sevmeyen, fırsat bulduğunda söven, altını oyan kesimdir.

Cumhuriyetimiz kutlu olsun, Türk devleti ve Atamız ilkeleriyle var olsun.


20 Haziran, 2025

MUTLULUK


 Size göre mutluluk nedir?

İnsan neyden mutlu olur? Çok parası olmasından? Kalabalık bir arkadaş grubuna sahip olmasından? Ailesi ile vakit geçirmesinden? Kendi ile başbaşa kaldığı zamanlarının olmasından? Gerçekten insan neyden mutlu olur? Muhtemelen hepimizin birbirine benzer mutlu olma durumları var. Çünkü birbirimize çok benziyoruz. Örneğin birine yardım etmek hepimize mutluluk verir. Ya da birlikte bir işi başardığımızda mutlu oluruz. Ama şunu çok net söyleyebilirim ki, geçmişte çok daha mutluyduk. Benim gibi ekonomik durumu orta halli bir aileden gelen bir birey olarak geçmişte çok daha mutluyduk. Bunu net söyleyebilirim. Bahçemiz vardı örneğin. Bahçemizde tavuklarımız, meyve ağaçlarımız.. Evimizin kömürlüğü vardı, garajımız.. Ya da kiler odamız.. Hep birlikte yerdik yemekleri. Bölüşürdük sofrayı.. Doğalgaz gelmeden önce kömür sobamız vardı, türlü şeyleri yakıp deney yaptığımız.. Şimdi hiç biri yok.. "Modern" ama bizi mutlu eden şeylerden, keşfetmeye iten, paylaşmaya iten şeylerden yoksunuz artık. Bu da dünyayı bizler için daha çekilmez kılıyor. Düşünsenize pandeminin 80-90'lı yıllarda yaşandığını.. Emin olun insanlar birbirlerine daha saygılı, daha paylaşımcı ve daha anlayışlı olurlardı.. Biz geleneklerimizden çok şey kaybettik. Geçmişe dönelim demiyorum ama geçmişi yaşamış ve yokluğu bilen biri olarak konuşuyorum. Biz eskiden çok daha mutluyduk! Yaşamın değeri ne biliyor musunuz? Paylaşmak.. Var olan her şeyi paylaşmaktan ibaret her şey.. Komşuların sizin evinizi, kendi eviniz gibi gördüğü, yemeği, sohbeti bölüştüğünüz bir yaşam bizleri mutlu eden yaşam. İnsan canlısı sosyal bir canlı.. Ama sosyalleşmek sadece kafelerde ya da işyerlerinde karşılaştığınız insanlarla olmuyor. O insanlarla bir şeyleri paylaşmakla, bölüşmekle oluyor... Ne istiyorum biliyor musunuz? Madem ki yeni bir çağ başlıyor, madem ki yeni bir dünya kuruluyor.. Bu Dünya'da Türkiye'nin özünde olan gelenekler yeniden yaşatılsın istiyorum. Bölüşmenin, paylaşmanın en yüce halinin yaşandığı bir Türkiye istiyorum.



Bakın, göreceksiniz paylaştıkça daha fazlası gelecek ve paylaştıkça daha mutlu olacaksınız. Size özel bir huyumu söylemek istiyorum. Ben kazandığım her şeyi tamamen paylaşırım. Birikim yapmam. Etrafıma veririm. Tamamen dağıtırım her şeyi. Ve her zaman daha fazlası gelir. Daha fazlasını bu sefer daha çok dağıtırım. Gelecekte kazandığımız paraların bir önemi kalmayacak. Ama kazandığınız insanların inanılmaz önemi olacak!




    18 Haziran, 2025

    KORKU VE KİTLELER

    İbn-i Sina bir deney yapar;
    İki kuzuyu iki ayrı kafese koyar. Kuzular aynı yaşta, aynı kiloda, aynı cinstir ve aynı yemlerle beslenir.
    Tüm şartlar eşittir. Ancak, yan kafeste de bir kurt vardır ve kurdu sadece kuzulardan biri görebilmektedir.
    Aylar sonra kurdu gören kuzu huzursuz, zayıf ve çelimsiz olduğundan ölür. Kurt kuzuya hiç bir şey yapmamasına rağmen, kuzu yaşadığı korku ve stres yüzünden ölmüştür.
    Kurdu görmeyen diğer kuzu ise oldukça huzurlu olduğundan besili ve kiloludur.
    İbn-i Sina bu deneyde, sürekli korku üreten olumsuz düşüncelerin insana hayatı nasıl zehir edebileceğini göstermiştir.
    İnanç, ideoloji ve kimlikler de kaynağı kendi karşıtlarından oluşan sürekli korkular üretirler. Çünkü korku, çok kullanışlı bir duygumuzdur. Korktuğumuzda aklımız, mantığımız devre dışı kalır, sadece güce ve güvenliğe ihtiyaç duyarız.
    Korkan insan tüm özgürlüklerinden vaz geçerek politik gücün zorbalıklarına gönüllü destekçi olur.
    Bu nedenle insanları iki şekilde kontrol ederler. Birincisi insanları korkutmak, ikincisi demoralize etmektir.
    Oysa aklı başında, moral gücü yüksek ve kendine güvenen insanları yönetmek o kadar kolay değildir.
    Bu nedenle politik güç merkezleri, zorba politikalarıyla her şeyden şikayetçi mutsuz kitleler yaratırlar. Bunun sonucu olarak, ağlamak kolektif hale gelir.
    Çözüm olarak, ağlayanlara ya mama verir ya da ağlayanların ağzına biber sürerler. Güçlerini korumak için de KANDIRMA, KORKUTMA, KIŞKIRTMA sistemini işletirler.
    ''Kırmızı Başlıklı Kız'' masalını bilirsiniz..
    Bu masalda verilen mesaj çok açıktır.
    Dış dünya, tehlikelerle ve kötülerle dolu bir dünyadır. Özgür ve başına buyruk yaşarsanız, başınıza korkunç olaylar gelir. Ama eğer büyük sözü dinler, otoriteye itaat edersiniz, güvenlik içinde yaşarsınız...
    Bu masalda, Kırmızı Başlıklı Kız'ı kurttan kurtaran avcının işlevi ise, bugünkü politik-ideolojik toplum mühendisleri, insanlığı, dünyayı, ülkeyi, ümmeti, milleti, devleti kurtaran Şaban'lardır.
    İşte insanlık, hep bu masallarla büyüdü, bu masallarla insan, toplum ve hayat algısına sahip oldu.
    Korku, insanın hayatta kalma iç güdüsüdür. İnsan korkuları sayesinde azim ve hırsla mücadele eder, korkuları sayesinde motive olur, moral bulur. Gelişip ve ilerler.
    Ancak, korkulan her şey de insanın özgür yaşamasının önünde bir engeldir. Bu nedenle insan, korku engellerini aşa aşa özgürleşir.
    Bir de korkunun karanlık yüzü vardır. Üretilmiş, sahte, yapay korkular, hatta kendi zihnimizde ürettiğimiz hayali korkular yüzünden insan, çekingen ve tutuk davranır. Korkuları karşısında köleleşir..
    Senaryosunu politik güçlerin kurguladığı korkular da, yaşama sevincinin ve coşkusunun eşlik ettiği rasyonel bir korku değil, hayatı yasaklarla iptal eden, ölüm severliğin eşlik ettiği akıl dışı korkulardır...
    Çobanlar, koyunları kolay gütmek için onlara hep kurt masalları anlatırlar...