25 Şubat 2022 Cuma

Boğazdaki Türk Kilidi!

“Uluslararası boğazların hiçbirinde, Montrö’de Türkiye’ye verilen nitelikte yetkiler hiçbir kıyı devletine verilme miştir. Türkiye Montrö ile Boğazlarda 'tam egemenlik' kurdu. Bu egemenlik 83 yıldır devam ediyor.." Sana minnettarız.

8 Eylül 2020 Salı

Mustafa Kemal ATATÜRK

"Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz.."
Mustafa Kemal ATATÜRK..

5 Ağustos 2020 Çarşamba

Atatürk'e hakaret ve hıyanet vatan hainliğidir!

"Türk Milletinin ortak değerlerine saldıranlara maneviyatımızda cevaz yoktur, yer yoktur, hoşgörü olamayacaktır. Hangi kurumuş vicdan, hangi satılmış ruh, hangi işgal artığı varsa duysun ve bilsin ki, Mustafa Kemal Atatürk Türk Milletinin ortak değeridir. Bu gerçek değişmeyecektir.. Atatürk'e rahmet okunur, dua edilir, minnet, şükran hisleriyle muhterem hatırası yâd edilip emanetlerine sahip çıkılır.."
Ne Mutlu Türküm Diyene..

27 Mart 2020 Cuma

ahlaken de arınalım mı?

Biz de Corona virüsün sebep olduğu Covit 19 Pandemisi nedeniyle fiziksel temizliğimize çok özen göstermeye başladık ve adeta arındık. Şimdi sıra geldi ahlaken de arınmaya.
Bunu pandemiyi fırsat bilip zaaflarımızdan da arınabilir miyiz acaba?
Sözgelimi:
*Diğer insanların elimizden ve dilimizden emin olduğu insan, yani iyi insan olsak;
*Bu dünyada ölümün de olduğunu kabul edip daha çok paylaşsak, daha çok gülsek ve güldürsek;
*Artık fırsatçılık yapmasak ve hakkımız olmayan hiçbir şeye tenezzül etmesek;
*Hiç kimseyi ötekileştirmeden bizden farklı düşünseler de herkesin hak ve hürriyetlerine saygılı olsak;
*Hastalığın ve ölümün aniden gelebileceği ve kefenin de cebi olmadığı gerçeği karşısında arkamızdan “İyi insandı, Allah razı olsun” dedirtecek güzel işler yapsak;
*Bu pandeminin nedenlerinden birinin doğanın dengesinin bozulması olduğu gerçeğini kabul ederek doğa ile yapılan yarışa son versek ve yeni bir yarış içine girmesek ve hatta İstanbul’da yapılması dayatılan kanal projesinden de vaz geçsek;
*İnsanın ve dolayısıyla insan sağlığının çok önemli olduğunu kabul edip insanların tamamı için projeler üretsek ve bu bağlamda yandaşları koruyup kollamaktan vaz geçip vatandaşların tamamını kucaklasak;
*Yine sunulan bütün hizmetler ile yapılan yardımları yandaşlarla sınırlandırmadan bütün vatandaşlara sunsak;
*Özetle iyi insanlar olsak.
Bizler iyi insanlar olursak emin olun ki Devlet de iyi olur.
İşte fırsat, ahlaken de arınalım mı?

15 Ocak 2020 Çarşamba

Vicdan

“Kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesi, ceza hukukumuzun temel ilkelerindendir. Yani bir eylem, ceza kanununda suç olarak tanımlanmışsa cezalandırılır, cezası da kanunda belirtildiği gibi olur.
Hakim bile olsa hiç kimse kanuna rağmen cezanın miktarını arttıramaz, “Benim vicdani kanaatime göre böyledir” diyemez.
Böyle yapılırsa hukuka olan güven sarsılır. Aynı suçtan dolayı Ankara’daki hakim ile İstanbul’daki hakim, kendi vicdanlarına göre olsa bile farklı kararlar verirse hukukta eşitlik sağlanır mı?
Ayrıca hiç kimse mahkemelere talimat veremez.
Bunlar ceza hukukunun alfabesidir ve az çok mürekkep yalamış olan herkes bilir.
Mürekkep yalamamış olanlar da bilirmiş gibi yapıp ahkam keser.

3 Kasım 2019 Pazar

CUMHURİYETİ VE ATATÜRK'Ü KİMLER SEVMEZ

Sakarya Savaşı'na "Subay Savaşı" denir.
Yunanların 16.000’i ölü olmak üzere toplam 46.000 zayiatına karşı, Türk ordusu, şehit ve yaralı olarak Sakarya’da 26.000 zayiat vermiştir. Birlik mevcutlarına göre er zayiat oranı %35-40, subay zayiat oranı ise % 70-80 arasında olmuştur. İşte bu yüzden Sakarya Savaşı’na “Subay Savaşı” denir.
Peki, subay zayiatımız neden bu kadar çok olmuştu?

Çünkü, maalesef Sakarya'da Türk ordusundan bazı erler savaştan kaçtı, yani sıvıştılar. Şehit olan ve yaralanan subaylar o kaçanların yerlerini doldurmaya çalışarak savaştıkları için bu kadar subay zayiatı verdik. Bazı kayıtlara göre erlerin %50'si Yunan önünden kaçtığı söylenmektedir.
Sadece Sakarya değil, Kurtuluş Savaşında Türk ordusundan sıvışan, mücadeleden kaçan epeyce kişi ve sözüm ona asker olmuştur. Buna rağmen, her türlü yokluk ve zorluk içinde Türk milletinin fedakar insanlarınca vatan kurtarılmıştır.
Bugün o kaçanların çocukları, torunlarıyla birlikte yaşıyoruz.
İşte onlar ki, dönmesiyle, devşirmesiyle, tarikatıyla, cemaatiyle; CIAsal İslamcılarıyla, liboşuyla, bölücüsüyle, cibiliyetsiziyle, Türk vatanında yaşayıp, Cumhuriyetin faziletleriyle nemalanıp, Cumhuriyeti de, Atatürk'ü de sevmeyen, fırsat bulduğunda söven, altını oyan kesimdir.
Cumhuriyetimiz kutlu olsun, Türk devleti ve Atamız ilkeleriyle var olsun.
5000 Yıldır yürüyorsak, 96 yıllık Cumhuriyet bir adımlık zamandır, 5000 yıl daha yürürüz...

ATATÜRK VE ŞERBETÇİ

Sıcak bir ağustos ayında öğle vakti. Atatürk Ulus’ta meşhur Karpiç lokantasında yine her zaman olduğu gibi cam kenarında kendisine ayrılmış olan masasına oturmuş, kafasında binbir düşünce, yoldan gelen geçenleri seyrediyor.
Yolun karşı tarafında yoldan gelip geçenlere, içindeki buzlu şurubun ısınmaması için meşinle kaplı sırtındaki parlayan bakır ibriğinden, beline bağladığı üç beş gözlü tahta bardaklıktan çıkardığı bardağı elindeki su ibriğinden döktüğü suyla şöyle bir çalkaladıktan sonra belini öne doğru eğerek doldurup müşterisine uzatırken, göğsündeki namı olan yazıyı bu kerre yüksek sesle uyumlu ve sattığı soğuk şurubunu da metheder bir üslupla;
“Erbabı bilir…,erbabı bilir…“, diye bir ahenkle Erbabı Bilir’in bağırdığını duyan ve gören Atatürk, yanındakilerden “Erbabı Bilir” in yanına getirilmesini ister. İbriği sırtında çok terli bir durumda Atatürk’ün huzuruna çıkarılan Erbabı Bilir şerbetçi, biraz endişeli ve şaşkındır!
Atatürk; Erbabı Bilir’e kendisine de bir bardak soğuk şurup verdikten sonra sırtındaki ibriği yere bırakıp kendi masasında karşısına oturmasını ister. Bir an tereddüt eden ve adeta kendisini rüyada sanan şerbetçi “Erbabı Bilir” Ata’nın dediklerini yerine getirip karşısına sıkılarak oturur.
Atatürk garsonlara onun içinde masaya bir servis açmalarını ister. Hoş beşten sonra Atatürk o emsalsiz zekasıyla halkın yeni ilan edilen cumhuriyet hakkındaki düşüncelerini, algılarının ne olduğunu tespit etmek için Erbabı Bilir’e, “Cumhuriyet nedir?” diye sorar.
Yerinde şöyle bir doğrulan ve adeta bir anda değişim geçiren Erbabı Bilir; “Cumhuriyet; benim gibi bir garibanın Türk ulusunun kurtarıcısı olan Ata’sının masasında oturabilmesi, kısacası adam yerine konulmasıdır” der.
Bunun üzerine Atatürk karşısında duran yaverine; o mavi gözleri çakmak çakmak; “Be hey çocuk, cumhuriyet “Maya tutmuş” diye bir çocuk sevinciyle bağırır… Kalkar ve gitmekte olan Erbabı Bilir’in ibriğini sırtına almasına yardım eder…
Kıssadan Hisse.
Evet, Cumhuriyet; “yurttaşın adam yerine konulması” dır.
Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa !