Bir sosyal psikolog olan Leon Festinger 1957 yılında bilişsel uyumsuzluk teorisini ortaya atmıştır. Bu teori bugüne kadar henüz yanlışlanamadı.
İşte bu teoride ortaya konan insan ve toplum davranışı eğilimlerinden, dünyadaki bir çok siyasetçi ve din tüccarları yararlandı ve halen hunharca kullanıyorlar.
Teoriye göre, insan beyni birbiriyle çatışan düşüncelerle karşılaştığında ekstra nöronların çalışmasıyla beyin zorlayıcı bir sürece girmektedir. Doğal olarak düşünme ve bilgileri karşılaştırma eylemi esnasında beyinde pek çok nöron aktif hale geliyor ve bu da kişiyi rahatsız ediyor.
Gerçekten bir şeyler öğretmeyi ve öğrenmeyi insanlar çoğunlukla göze alamıyor çünkü öğrenmek acı verici bir süreçtir.
Kişi yeni bir şey öğrendiğinde beyninde ekstra nöronlar çalışır. Yeni bir bilgi öğrenen kişi eski bilgiyi bırakmak zorunda kalabilir. Bu bazen alışkanlıkları bırakmayı da gerektirebilir. Bu çoğumuz için zordur. Yeni bilgiler öğrenmek ve kendini güncellemek zorlu, zahmetli ve uzun bir süreçtir. Bu sebeple insanlar yanlış da olsa kendisine sunulan eski bilginin yerine yeni ve doğrusunu öğrenmek ve değiştirmek eğiliminde olmazlar, böylece daha rahat, kaygısız ve mutlu olurlar.
Hal böyle olunca ironik bir şekilde cehalet hem kişinin kendisi, hem de sistem tarafından teşvik edilmektedir. Çünkü bu durum haz ve mutluluk sağlayan uyuşturucular vermek gibidir ve bilgiyi vermekten daha kolay ve caziptir.
Bu durum toplum yönetiminde, din alanında, siyasette çok kullanır ki birçok geri kalmış veya 3. dünya ülkelerinde kurnaz siyasetçiler ve din tacirleri stratejilerini bu durum üzerine kurar ve cehaleti teşvik ederken, etki alanlarını bu şekilde genişletir ve buradan nemalanır, süreklilik sağlarlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Güzel insanlarla söylenen güzel sözler hiç bir zaman israf değildir. Yeter ki yürekten ve samimiyetle söylensin.
Sevgiyle kalın